25 Kasım 2012 Pazar

HUSEYN DE VAR OLACAK YEZİD DE!!!

Zibh-i Azim/büyük kurban(lık) günü. Bugün, insanlık onur ve haysiyetinin zirve günü, Bugün, ‘insan’ olmanın gurur günü, Bugün, meleklere ‘Adem’e’secdeye varmalarından dolayı bayram günü, Bugün, insanımsıların fırsat bulduklarında ne kadar alçak, ne kadar barbar ve ne kadar cani olabileceklerinin açıkça anlaşıldığı gündür. Bugün insanlık ailesinin esenliğine kastedenlerin gerçek yüzlerinin din maskesinden/ kisvesinden sıyrılarak ortalığa döküldüğü gün, Acı ve ızdırabının dünya durdukça eksilmeden devam edeceği gündür bugün. Bugün, hem gurur ve hem de utanç günüdür. Ciddi bir çelişki; Hem gurur ve hem de utanç... Evet, Nerede durduğunuza ve nereden baktığınıza bağlı olarak değişir durum; Huseyn’in "insanlık ailesinin esenliği için gerektiğinde candan geçilmeli" şiarını kendi can(lar)ı üzerinden ispatladığı gündür AŞURA. Kendisi için en sevgili ve en değerli olan ailesinin hayatı üzerinden insanlık ailesine verdiği sözü tuttuğu gündür AŞURA. Meleklerin “insana” secdede etmede haklı çıktıkları önemli bir gündür AŞURA. Ama aynı zamanda insanlık ailesi için en utanılacak gündür de AŞURA günü. Çünkü iblisin insanlar üzerindeki tasarrufunu görüp sevinç çığlıklarını âlemin dört bir yanına duyurduğu gündür AŞURA günü. “Yer suyunu yutmuş, gök suyunu tutmuş” emri binlerce yıl önce verilmişti insanlık esenliğe çıksın diye. Oysa Yezid’in askerleri insanlığın medar-ı iftiharı Resulullah’ın çocukları susuzluktan ölsünler diye Dicle’ye, Fırat’a yasak koydular. Kuyular su yerine kan ağlamıştı. Akan kan insanlığın kanıydı. Sadece yaranı Huseyn değil, insanlık susuzluktan kavruldu, yüreğimiz yangınlar ülkesi. Asırlardır devam eden bir susuzluk, hiç geçmeyen susuzluk, Husyeni susuzluk ateşler içindeyiz… Ne kadar da susadık Huseyn’e, bazılarının onun kanına susamışlığına inat. Yezid, alçaklığa rahmet okutan vahşiliğini, ordusundaki askerlere karşılarında duranın İmam Huseyn olduğunu söylemeyerek göstermişti. Son günün sabahı bunu öğrenen birkaç asker bir yolunu bulup savaşmaktan kaçınmış ve canı pahasına İmam Huseyn’e kılıç kaldırmamışlardır. AŞURA Huseyn’i kıyamın âleme mal olduğu gündür. Ama aynı zamanda âlemin utanca gark olduğu gündür de… Çünkü bugün bir dinin en zirve insanı olan o dinin peygamberinin (SAV) çocuklarının/ehl-i beytinin yine o dini kabul edenler! tarafından (sadece ve yalnızca dünya makam ve mevkii için) hiçbir hayvani duyguyla açıklanamayacak boyutta hunharca katledildikleri gündür. Hâlbuki peygambere inananlar peygamberin her fırsatta "benim için en sevgili ve en değerlilerimdir" dediğini duymuş ve o peygamber hayattayken de evladı hep kadir ve kıymet görmüştü. O mübarek insanların katledilişlerinin gerekçesi üzerinde durmayacağım. Zira kedi gerektiğinde yavrusunu fare gibi görüp yiyebiliyor. Bu sebeple kedi ve sair hayvanattan değil, vahşi ve cani "bu insan türünün" gerekçe üretmede hiç de zorlanmayacaklarını biliyorum. Sadece "koltuk/saltanat sevdası" yüzünden bu cinayet işlenecekti, peygamber soyu ortadan kaldırılıp "tek rakip" bertaraf edilecekti. Bu cinayetin adı "soykırım"dır. Bununla adeta peygamber soyunun kökünü kazımak istediler. Onların saltanatı için her zaman "potansiyel bir tehlike" olan bu mübarek soyun ortadan kaldırılması gerekliydi! Zaten öldürmenin her türlüsü haram-yasak ve kabul edilemez iken Resulullah’ın evlatlarının katlediliş şekli insanın vahşi hayvanlara “illallah” dedirtecek cinstendi. Biliyorsunuz ki İmam Huseyn Kûfe halkı tarafından davet edilmiş ve o da ailesiyle birlikte bu davete icabet etmenin sorumluluğunu yerine getirmek üzere yola koyulmuştu. Davetin sebebi zalim Yezid hükümetine karşı mücadele etmekti. Gerçi yolculuk esnasında Kûfe’lilerin mücadeleden vazgeçtikleri haberi ulaşmışsa da, İmam başlatılan yolculuğun sonuna kadar devam edeceğini ilan eder. Bu kararı ailesiyle tek başına kalacağını bildiği halde verir. Toplam 72 kişilik bir kafileyi binlerce teçhizatlı Yezid askeri karşılar. Dicle’ye rağmen Kerbela’da susuz bırakılan peygamberin çocukları tek tek katledilir ve İmamın başı pak bedeninden kopartılarak Ebu Süfyan’ın torunu, Muaviye’nin oğlunun sarayında zevk ve eğlence topuna dönüştürülür. Önemsediğim bir görüşe göre Yezid’in ordusunda görevli olan askerler karşılarında İmam Huseyn ve ailesi olduğunu bilmiyorlardı. Sadece komutanların bildiği bu durum askerlerden gizlenmişti. Sonradan saray içi konuşmaları dışarıya sızınca işlenen günahın büyüklüğü fark edilmişti. Hiçbir insana reva görülmemesi gereken bu vahşetin peygamber(lerinin) torunlarına reva görülmesi çok anlamlı olsa gerek; Bu sebeple, İnsanoğlunun makam ve mevki için neleri göze alabileceğinin açık resmi olan Kerbela faciası insanlığın yüce mevkiidir. Ama aynı zamanda utancının da zirvesidir. Zira insanlık için canından ve evladından geçme insani olarak en zirve nokta ise, Yezidin alçaklığa rahmet okutturan caniliğinden de ne kadar utanılsa yeridir. Yeryüzünde insanlık durdukça İmam Huseyn de anılacak Yezid de, her ikisinin taraftarları da var olacak. İmam Huseyn (RA) rahmetle yad edilecek, Yezid lanetlerle. İmam Huseyn’in nesli devam edecek Yezid “ebter” kaldı, her ne kadar Yezidi anlayış sürse de. Önemli olan bizim nerede durduğumuzdur, kimin yolunda olduğumuz. Bizler, İnancı, düşüncesi, ırkı, memleketi, soyu, cinsiyeti sorgulamadan bütün insanların kardeşçe, özgürce, hakkaniyete uygun ve barış içinde yaşamalarını canımız pahasına arzu ediyorsak Huseyn’i yoldayız. Yoksa… Adını siz koyun...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder