12 Ekim 2012 Cuma

Belediyecilik

Herhalde kimse acının aktığı bir damardan beslenerek hayata tutunmayı istemez, oysa çoğu kez dille getiril(e)mez, vicdanı dindiren gerçekler. Çünkü tarih boyunca yanlış işleyen düzenleri makul gören büyük kitleler olmuş, birde az sayıda makul görmeyenler. Genelde de değişim rüzgârı makul görünmeyen taraftan eser. Toplum olarak sağanak haksızlığa maruz kalıp, pekte reaksiyon vermediğimiz malum. Temel ihtiyaçlarımızı karşılamaktan aciz olan yönetimlere, gösterdiğimiz bu sükûnete neyin nesi? 2011 yıllında dünyayı kasıp kavuran ekonomik sıkıtının, Amerika’daki ’Wall Street Occupy’ [Wall Street’i İşgal Et] harekâtının önemli aktivistlerinden, Kanadalı bir akademisyen; protesto ve eylem arasındaki farkı şöyle anlatıyor: ’Eğer siz su hizmetini size pahalıya satan ve ya sunamayan bir belediyeyi protesto etmek için, belediyenin önünde toplanıp bağırırsanız; bu davranışınızla onlara ’ lütfen su ihtiyacımızı karşılayın, sizden başka kimse bunu yapmaz’ demiş olursunuz, işte bu protestodur ve belli bir süre sonra kulak arkası edilir. Oysa sizin ihtiyaçlarınızı karşılamaktan aciz ve size hizmet getirmekten uzak olanların tutumuna karşı; kendi bahçenize sondaj vurup kendi suyunuzu kullanırsanız, işte bu eylemdir ve onları harekete geçirmekte ölüm korkusu gibidir.’ Modern dünyanın sosyal belediyeciliğe doğru evirildiği bir ortamda; ticari şirket zihniyeti ile belediyelerin yönetilmesi, en hafif tabiri ile can sıkıntısıdır. Asli görevleri olan su, elektrik, altyapı v.b sorumlulukları, yeni bir hizmet diye halkın önüne koymaktan maalesef imtina etmiyorlar. Ayrıca bu hizmetleri sunarken ki başarıları da; kışın düzenli elektrik, yazın da alışkanlık boyutundaki su kesintileri ile maşallah düzeyinde. Allah etmesin başımızdan eksik olalar, zira ne yaparız yoksa. Öyle hemen kızmayın; daha iyisi varsa getirin demeyin, kim gelse aynı demeyin, çünkü seçmemekte bir tercih bilmeze yatmayın. Çoğunuzun benim gibi, daha önce bir belediye yönetmediğini yoldan yürüyüşünüzden sezebiliyorum, ama belediye başkanı olsanız vatandaşın yürümesi için kaldırım yapıp, sonra orayı işgal eden sandalye ve dolaplara eşlik etsin diye ’ ucube’ plastik hizmet ağaçları dikmeyeceğinizi, yine gerçek bir ağacın bakımını yapmaktan aciz olup, sanal bir mekanın bile süsü olmaktan uzak, ’suni bahçeleri’ bir yerleşim biriminin girişine koyup, düğüne şortla giden bir insan profili yaratmayacağınızı da bilirim. Yine bünyenizde açtığınız her sosyal alanın isimlerini gidip marstan değil, o kültürü yansıtan ve ya yansıtacak birilerin adını taşıyan tabelalarla itibarlaştıracağınızı da. Oysa sizden ve benden daha iyi bilmektedir, belediye hizmetine seçilenler; görevlerinin milletvekili kıvamında siyaset yapmak değil, hizmet üretmek olduğunu. Acaba sosyal (?) belediyemiz; kültürel etkinlik ve festivallerini gecenin hangi saatlerinde yapıyor da halkın pek haberi olmuyor? Kaç tane öğrenciyi kışı uzun süren ( en az 4 ay) bu memlekete okullarına taşımayı kendine görev ediniyor? Yıl içinde kaç tane belediye toplum gönüllüsü ile karşılaşıyor ve ya haberini duyuyorsunuz. İlçenin metrekaresine bir gönüllünün kaçta kaçı düşüyor ya da düşemiyor? Ayrıca su israfının önüne geçmek için, belli bir sınıra kadar su kullanımını ücretsiz yaparak insanların su kullanımına dikkat etmesini sağlıyor mu? Halka daha ucuza ekmek alma olanağı var mı, ya da paran kadar sağlık zihniyetinin önüne geçmek için, kaç tane cüzi miktara sağlık hizmeti veren sağlık kuruluşu var, ticarethane olmayan ’hizmet’ kurumunun? Bunların yanı sıra, ilçe ve il düzeyinde ’kamu’ kuruluşu olarak çalışan kurumlar… Uzakta aramayın, çalışmasının karşılığını maaş olarak alan, ekstra çalışması için de mesai ücreti olan işçileri ve bir şeyler yiyip içmeden çalışmayan, yanlış anlamayın ’rüşvet(!)’değil, kişilere profesyonelliği öğretemeyen kurumları içinde barındıran bir ilçe/il bahse konu olan. Nasıl ki Kemalist sistemin biricik tosuncukları darbeyi suç olarak değil de, kendilerinin bir hakkı olarak görüyorsa. Muhtemelen burada yol yapımında çalışan işçiler de; toplumun ileri gelenleri, ki bunların çoğu kendini toplumdan sorumlu sanar, kahve önlerinde camiye gitmeyenlerin çetelesini tutar, lakin herhalde dinin emrettiği(?) rüşveti vermekten de geri durmazlar, ve halkın seçtiği muhtarların desteği ile bu sistemi gayet başarılı yürüttüklerini ve tüm bunların hakları olduklarını düşünüyor. Ama ne yaparsın işler böyle yürüyor, basit dururken kim uğraşacak şimdi hak ve hukuk aramayla, ne gerek var başını ağrıtmaya. Bu arada hak ve hukuk neydi yahu… Ne güzel memleket değil mi, keşke hep böyle kalsa…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder