12 Ekim 2012 Cuma

KEMALİZM VE LAİSİZM

Laiklik Nedir, Ne Değildir?) Laiklik, Eski çağlardan günümüze kadar en çok tartışılan konuların başında gelmektedir. Bazı insanlar laiklik için dinsizlik sıfatını uygun görmüş, bazı insanlar laikliğin dine karşı olmadığını, bazı insanlar ise laikliğin devleti ve dini koruyan bir sistem olduğunu savunmuştur. Dinler, insanların günlük yaşantısında, toplumsal düzeni sağlamada ve devlet yönetiminde etkili olmuştur. Öyle ki; papalar krallara emirler vermiş; papaz, rahip ve keşiş gibi din adamları insanların hayatına hükmetme imkânı bulmuştur. Gelişen ticari ilişkiler, kentlerin zenginleşmesine ve Hıristiyanlık içinde yeni mezheplerin ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Bu sebeple, 16. yüzyılda dinde reform hareketleri başlamıştır. 15 ve 16. yüzyıllarda sanatta, edebiyatta, bilimde ciddi yenilikler olmuştur ki; bu yenileşmenin adına Rönesans denilmiştir. Rönesans hareketinin doğal sonucu olarak Hıristiyanlık, hayatın pek çok alanından çekilmek zorunda kalmıştır. Eğitim alanında da bir takım yenilikler yapılmıştır. Örneğin: kiliselerin desteği ile din eğitimi veren okullar açılmıştır. Din okullarının yanı sıra özgür düşüncelere fırsat veren eğitim kurumları da devlet tarafından açılmıştır. 1789 Fransız Devrimi’nden sonra laik anlayış, devletin tüm kurumlarında ve toplumda kabul görmüştür. Türkiye’deki laikliği daha iyi anlayabilmek için hem laikliğin ve hem de İslam’ın öne çıkan bazı ilkelerini bilmek gerekir. Laik Anlayışın İlkeleri: a-) Laiklik; devlet işlerine dini, din işlerine devleti karıştırmama anlayışıdır. b-) Laiklik; dini, hurafelerden ve batıl inançlardan arındırmaktır. c-) Laiklik; dini, bir takım din tacirlerinin ve yeniliğe karşı olanların istismarından çekip almaktır. d-) Laiklik; kişiye özel olmayıp, devlete özeldir. Yani kişi asla laik olamaz. Ancak devlet laik olabilir. e-) Laiklik; kişilerin dini inançlarına asla müdahale edemez. Laiklikte hoşgörü esastır. İslam’ın Bazı İlkeleri: a-) İslam Dini bir hoşgörü dinidir. b-) İslam Dininde asla zorlamaya yer yoktur. c-) İslam Dini diğer dinlere saygılıdır. d-) İslam Dini akıl dinidir ve yenileşmeye asla karşı değildir. e-) İslam Dini kolaylaştırmayı emreder. Görüldüğü gibi, İslam’ın prensipleriyle laikliğin prensipleri örtüşebilmektedir. Laik sistem ile tekkeler ve zaviyeler kapatılarak Müslümanların gönlünden hurafeler ve batıl inançlar sökülüp alınmıştır. Batılın ve hurafelerin peşinde koşan Müslümanlar bu tedbirlerle şirkten korunmuştur. Dini bir zorlama olarak gören anlayış ile Müslümanlar, ister-istemez ibadete yönelmişlerdir. Laik sistemle din ve vicdan hürriyeti getirilmiş ve gerçek Müslümanlar ile şekilci Müslümanlar birbirinden ayıklanmıştır. Laik sistem, batılları ve hurafeleri ortadan kaldırarak ruhbanlığı da yok etmiştir. Zira ruhbanlık anlayışı, özü değiştirilen Hıristiyanlıkta vardır. İslam’da kul ile Allah (c.c.) arasına hiç kimse giremez. Kul, dualarıyla ve ibadetleriyle isteyeceğini direkt olarak Yüce Yaratan’dan istemektedir. Türbelerin başına gelip, türbeye bez bağlamak, anahtar bırakmak, sirke ve şeker dağıtmak, iplik boşaltmak, horoz kesmek suretiyle dualarının kabul edileceğini zannetmek bir nevi şirktir. Gerçek Müslümanlar, büyük din âlimlerinin kabri başına vardıklarında onlar için Fatiha okurlar ve bu büyük zatın hatırı için dualarının kabulünü Yüce Allah’tan (c.c.) dilerler. Kemal Atatürk’ün laikliği Avrupa’dan ithal ettiği sıklıkla ileri sürülmektedir. Ancak biraz araştırdığımızda bu iddiaların yanlış olduğunu görürüz. Kemal Atatürk laikliği getirirken, şu üç temel noktayı dikkate almıştır. a-) Laik anlayış, Türk insanın özüne ve ruhuna uygun olmalı, b-) Hanefi Mezhebine uygun olmalı, c-) Maturidi anlayışına uygun olmalı, Selçuklu Sultanı Tuğrul Bey, bir yandan Anadolu’nun Türkleşmesi ve İslamlaşması arzusuyla Anadolu’ya Türkmenleri sevk ederken; diğer yandan da Türkmenleri Şii olan Bağdat Halifesi Büveyhoğullarının baskısından korumuştur. 1058 yılında Bağdat’a gelen Sultan Tuğrul Bey, Abbasi Halifesi’nden devlet yönetimini alırken şöyle söylemiştir: “Artık bundan böyle dünya işlerini yönetmek benim işimdir. Halife olarak sizler sadece din işleriyle ilgileneceksiniz” Tuğrul Bey’in bu sözlerinden de anlaşılacağı üzere Selçuklu döneminde laik bir sistem uygulanmıştır. Halifeden devlet işlerinin alınmasıyla Sultan Tuğrul Bey, Doğu’nun ve Batı’nın hükümdarı unvanını elde etmiştir. Bu sistem ile Tuğrul Bey, Selçuklu sultanlarını dini yönden halifelere; halifeleri de devlet ve siyaset bakımından Selçuklu Sultanlarına bağlamıştır. Selçuklu İmparatorluğu’nun devamı olan Osmanlı İmparatorluğu döneminde de bir takım laik uygulamalara şahit olmaktayız. Fatih Sultan Mehmet Han’ın Kanunnamesi’ne baktığımızda, zina suçu işleyenlere para cezası verdiğini görebiliriz. Resim yapmak ve bu tür sanatla uğraşmak şeyhülislamlar tarafından ‘kâfir icadı’ gerekçesiyle yasaklanmıştı. Ancak Fatih Sultan Mehmet Han, kendi resmini bir yabancı ressama çizdirerek bu saçmalığa son vermiştir. Laikliği bir dinsizlik olarak algılayanlara şu gerçekleri de hatırlatmak gerekir. Şeyhülislamların fetvalarıyla Uzay İncelemeleri Rasathanesi ve İbrahim Müteferrika’nın kurduğu matbaa, kâfir icadı gerekçesiyle yıktırılmıştır. Oysa İslam dini bilime ve fenne daima açıktır ve asla bilimi ve fenni ret etmemiştir. Aksine bilimi ve fenni müminin yitiği olarak görmüş; ‘ilim Çin’de de olsa gidin alın’ diye emretmiştir. Şeyhülislamların devlet işlerine karışması sebebiyle Osmanlı Devleti, ilim, fen ve tıp alanlarında pek fazla ilerleyememiştir. Bu gerçekler ışığında baktığımızda, İslam’ın ve laikliğin önemi daha sağlıklı bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Laikliğin mimarı olan Kemal Atatürk, laiklik ile ilgili şu açıklamalarda bulunmuştur: “Din bir vicdan meselesidir. Herkes vicdanını emrine uymakta serbesttir. Biz dine saygı gösteririz. Düşünüşe ve düşünceye karşı değiliz. Biz sade din işlerini, millet ve devlet işleriyle karıştırmamaya çalışıyor, kasıt ve fiile dayanan tutucu hareketlerden sakınıyoruz. Gericilere asla fırsat vermeyeceğiz…” “Laiklik asla dinsizlik olmadığı gibi, sahte dindarlık ve büyücülükle mücadele kapısını açtığı için gerçek dindarlığın gelişmesi imkânını temin etmiştir. Laikliği dinsizlikle karıştırmak isteyenler, ilerleme ve canlılığın düşmanları ile gözlerinden perde kalkmamış doğu kavimlerinin fanatiklerinden başka kimse olamaz…” Laikliğin Fransa’dan ithal edildiğini ileri sürenlere şu örnekleri vermek çok yerinde olacaktır: a-) Kemal Atatürk, kadın-erkek eşitliğini batıdan değil, Türklerin yaşam biçiminden almıştır. Bu anlayış, Selçuklu tarihinde ve Selçuklu öncesi Türklerde zaten vardı. b-) İslam’da tek eşlilik esastır. Bu esasa uyan Selçuklu Sultanı Tuğrul Bey, kardeşi Çağrı Bey’in kızını evlendirirken başka bir evlilik yapmamasını istemiştir. c-) Kemal Atatürk, dilde devrimi gerçekleştirirken batıdan değil, Karamanoğlu Mehmet Bey’den esinlenmiştir. Lozan’da Türk tarafına denilmişti ki; “Siz Türkler Müslümansınız. Öyleyse İslam yasaları ile idare edilmek zorundasınız. Türkiye sınırları içinde kalan gayrimüslimlere İslam kanunları uygulanamayacağına göre onlara kendi kilise kanunlarının uygulanmasına izin vereceksiniz.” Batılı Emperyalist devletler, Türkiye’ye şeriatı uygulatarak Türkiye sınırları içinde kilise devletlerinin kurulmasını istiyorlardı. Ufukların ötesini gören Kemal Atatürk, emperyalistlerin bu hain oyunlarının farkına varmış ve laik sistemi getirerek emperyalistlerin oyunlarını bozmuştur. Yasalarımıza baktığımızda, ölüm cezasının uzun süre uygulandığını görebiliriz. Laik bir sistemde yöneticiler isterlerse ölüm cezasını tekrar getirebilirler. Hırsızlık, zina ve daha başka suçlarla ilgili cezai müeyyideleri de uygulayabilirler. Laik sistem, bu tür yasaların ve kanunların çıkartılmasına engel değildir. Unutulmamalıdır ki; bu tür yasalar ve kanunlar, toplumda hak ve adaleti, huzuru ve barışı temin etmek için yapılır ve uygulanır. Toparlayacak olursak; buraya kadar örneklerle aktarmaya çalıştığım laik anlayış, Türklerin ve İslam’ın özüne ve ruhuna uygun olarak tasarlanıp, uygulanmıştır. Kemal Atatürk, Türk kültürünü, Hanefi Mezhebi’ni ve Maturidi İtikadını harmanlayarak bir sentez meydana getirmiştir ve adına da laiklik demiştir. Bu laik sistemi Türk Milleti’ne armağan etmiştir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder